Bugün 24 Temmuz basında sansürün kaldırılışının bilmem kaçıncı yılı.
Te Osmanlı İmparatorluğu döneminde 1908’de sansür yasası 24 Temmuz’da kaldırılmış.
Her yıl olduğu gibi bugün de cafcaflı, klişe, bir sürü açıklama, mesaj var.
Tamam bunlar olsun da. Meselenin özü ne olacak?
Öyle vahim bir tablo var ki. Açıkça söyleyeyim. Bugün gazetecilerin birinci derdi sansür değil.
Gazetecilerin en yakıcı sorunu geçim derdi.
Öyle ki İzmir’de gazeteciler 22 Temmuz’da “Geçinemiyoruz” diye eylem yaptı. Kıbrıs Şehitler Caddesi’nde onlarca gazeteci yürüdü ve bu acı gerçeği haykırdı.
***
Fikir işçisi olan, çalışma saatleri diye bir kavramı bilmeyen, zaman zaman haber için güvenliği bile tehlikeye giren gazeteciler bugün toplamda en düşük gelire sahip meslek gurubu haline geldi.
Yoksulluk değil açlık sınırı altında çalışıyor gazeteciler.
Bu mesleğe 40 yılını vermiş gazeteci ağabey ve ablalarımız sosyal medyadan 25 yıldır oturdukları evin kirasını ödeyemedikleri için çıkartıldıklarını ilan etti. Daha uygun bir ev için yardım istedi.
Bu sorunu halletmeden sansürü ya da daha iyi haber alma hakkını konuşmanın hiçbir anlamı yok.
***
Gazetecinin şartlarının iyileşmesinin yolu ise güçlü yayın kuruluşlarından geçiyor. Yayın kuruluşları güçlenmeden buralarda çalışan gazetecilerin de güçlenmesi olanaksız.
Ama İzmir’de yayın kuruluşlarına destek kentin ekonomik değerlerini elinde tutanların gündeminde bile yok.
İzmir, Türkiye’nin üretiminin yüzde 15’ini yapıyor. Her yıl Ege Bölgesi Sanayi Odası Türkiye’nin ilk 500 kuruluşu arasına İzmir’de en az 100 kuruluşun girdiğini açıklıyor. İhracatçılar Meclisi kırılan rekorları yayınlamamız için büten gönderiyor.
Ama iş gazeteciyi güçlendirecek yayın kuruluşu desteğine gelince herkes üç maymunun oynuyor.
***
Bu kentin yayın kuruluşları güçsüz olunca ne oluyor biliyor musunuz?
Bu mesleğe gönül vermiş, bedel ödemiş, donanımlı, tecrübeli gazeteciler küstürülüp en verimli çağlarında köşelerine çekiliyor.
Ülkenin ve mesleğin geleceği, genç gazetecilerin büyük bölümü çalışacak yayın organı bulamadığından ekmek parası için başka işlere yöneliyor.
Basın sektöründe kayıtlı çalışan sayısı her geçen gün azalıyor.
Gazete yöneticilerini yerel ve genel iktidar sahipleri belirliyor.
Gazetecilerin eğitim ortalaması her geçen gün düşüyor.
20 yıl önceye kadar iletişim fakültelerinde eğitim almak için yüzde 1’lik dilime girmek gerekirken bugün bu rakam yüzde 20’nin üzerine çıkıyor.
İktidarlara ya da politikacılara sırtını dayamış, eğitimsiz, donanımsız kişiler kendine gazeteci ve hatta yazar diyebiliyor.
Gazetecilerin adı şantaj, tehdit gibi kelimelerle yan yana geliyor.
Okuduğun yazılar, dinlediğin haberler hep aynı, yavan ve gerçek sorunları anlatmaktan uzaklaşıyor.
Okulda, fabrikada, tarlada, hastanede hakkın yeniyor ve bu durum kamuoyunun gündemine yeterince gelmiyor.
Kamu kurumlarında, belediyelerde gerçekleri yazan, yıllarını bu mesleğe vermiş gazeteciler yerine şantajcı olduğu bilinenlere “aman bulaşmasın” diye destek sağlanıyor.
Kamu çıkarlarını savunan, genç ya da yaşlı ama ilkeli, eğitimli, donanımlı gazeteciler eve kirasını bile ödeyemiyor.
Sen de gerçekleri yeterince öğrenemiyorsun.
Oysa herkesin bir gün gerçekleri yazacak özgür gazeteciye ihtiyacı olur.
Ama en şiddetli sansürü ceplere koyarsanız, gazeteciyi vicdanla cüzdan arasında bırakırsanız ihtiyaç duyduğunuz o gazeteciyi zor bulursunuz.