Koza ile İyonya ve Karya: Ege'nin antik mirasına yolculuk (1)
- | Son Güncelleme:
- | İzmir'de Son Dakika
İlk durağımız Magnesia antik kenti. Menderes Magnesiası diye de adlandırılıyor. Ortaklar-Söke karayolu üzerinde sağda şehir, sur kalıntılarıyla bizleri bekliyor. Kent efsaneye göre Thessalia’dan gelen Magnetler tarafından kurulmuş. Karşımızda yerde yeniden birleştirilerek oluşturulmuş bir alınlık: Artemis Tapınağı’nın batı alınlığı
YAZI VE FOTOĞRAFLAR: NAMIK BUDAK
Sabah 06.30 gibi Şirince Köyü’ndeyiz. Gece uyur uyanık sabah erken saatlerde varırız dediklerini duymuştum şoförle konuşan Mahmut Hoca’nın. Demek ki planladıkları saatte varış yerindeyiz: Sabahattin Ali’nin Çirkince’si, şimdinin Şirince’si. Eski bir Rum köyü, şimdi mübadiller yerleşmiş.
Saat 08.00’de alınacak kahvaltıya kadar Nesin Matematik Köyü ziyareti iyi fikir. Yaklaşık bir kilometrelik bir yürüyüşle köye varıyoruz. Girişte sağ tarafta Felsefe sokaklarını adımlayarak Matematik bölümünde merakla yol alıyoruz, tabii ki sessizce. Vakit çok erken, herkes uykuda… Köyün konumlandığı yamacı “O” şekliyle tam turlayarak geri Şirince’ye yöneliyoruz. Bu küçük turumuzda önce birkaçtı, sonradan on-on iki köpek bizlere eşlik ediyor, zaman zaman aralarında hırlaşarak.
![](https://www.egeligazete.com/wp-content/uploads/2023/05/IMG_2617.jpg)
Kahvaltıdayız. Oldukça zengin bir masa… Tam köy kahvaltısı kıvamında olmasa da ara sıcaklarıyla, farklı, sarı renkli ekmeğiyle doyurucu. Karınlar doydu, şimdi aracımızdayız, yola koyuluyoruz. Macera başlıyor…
Selçuk’a varıyoruz, ana caddesine güneyden dalarak şehrin doğusundan giriş yapıyoruz. Rehberimizden bilgi bombardımanı başlıyor. Merkeze yaklaşırken sağda, tepede Selçuk Kalesi, Ayasuluk Tepesi ve Saint John Bazilikası ve kaleye su taşıyan kemer kalıntıları…
Yönümüz, ilk durağımız Magnesia antik kenti. Menderes Magnesiası diye de adlandırılıyor. Ortaklar-Söke karayolu üzerinde sağda şehir, sur kalıntılarıyla bizleri bekliyor. Kent efsaneye göre Thessalia’dan gelen Magnetler tarafından kurulmuş. Karşımızda yerde yeniden birleştirilerek oluşturulmuş bir alınlık: Artemis Tapınağı’nın batı alınlığı. Hemen arkada kutsal alanı ziyaret ediyoruz, çok ilerlemeden, agora önümüzde…
![](https://www.egeligazete.com/wp-content/uploads/2023/05/yeni.jpg)
Hemen sağımızda, bir sundurma altında korumaya alınmış mozaikler ve latrina (o günlerde insanların sosyalleştiği genel tuvaletler) bizleri bekliyor. Turumuzu kısa tutup otobüsümüze yöneliyoruz, zira çok gezecek yerimiz var, çok.
İkinci durağımız Priene Antik Kenti. Burası bir tepenin yamacında taraçalar halinde kurulmuş şirin bir yer. Saatimde altimetreye bakıyorum, rakım 400 metrelerde. Günümüze kadar çok bozulmadan gelmiş, gözlerden biraz uzak olması etkili olmuş bunda sanırım.
Şehre tatlı bir şekilde yükselen antik yoldan giriyoruz. Taş kaldırımlar o günlerden kalma, besbelli. Şehrin girişinde ilk dört yolda, gölgede rehberimiz bilgilendiriyor bizleri. M.Ö. 7. yüzyıllardan bahsediyor, İyon Birliği’ne ait bir kent olduğunu vurguluyor. Miletli Hippodamos’tan, “ızgara şehir planından”, cadde ve sokaklarının birbirini kesen planlı yapısından bahsediyor ve zamanında buradaki uygarlıklara mimarlar yetiştiren bir kent olduğunu da ekliyor Priene için.
![](https://www.egeligazete.com/wp-content/uploads/2023/05/yeni1.jpg)
Birlikte sağa yukarı, kuzeye yöneliyoruz. Karşımızda antik tiyatro… Yamaçta, yoldan, gözden uzak kaldığından sanırım hala tüm görkemiyle ayakta, seyirciler kısmının en önünde komutanlar, yöneticiler için özel yapılmış taht şekilli koltuklarıyla… Başımızı yukarı kaldırıyoruz; basamakların üst kısımlarını çam ağaçları istila etmiş.
Şimdi tiyatronun sahne kısmını arkamıza alıyoruz, bir tapınak kalıntısı pagan döneminden, ama sonradan Hıristiyan inancına devşirilmiş, bir kilise oluvermiş, ama hemen yanı başında bir sinagog da dikkatimizden kaçmıyor. Güneydoğuya iki yüz metre ilerliyoruz, tüm haşmetiyle dört dev sütun. “Biz buradayız!”, diye haykırıyor: Athena Tapınağı, daha doğrusu günümüze kalan kısmı.
Burada da sütunlara bakarken başımızı biraz kaldırıyoruz. En az yüz metrelik bir tepe… Kentin nekropolü imiş. Sarp, çıkılması zor; rehberimiz tepenin kuzeyinden rahatlıkla çıkılabilecek bir patikası olduğunu söylüyor. Yolumuz buralara bir daha düştüğünde yapılacaklar listesine ekliyoruz. Sırtımızı bu mabede verdiğimizde güneyde Menderes’i görüyoruz, kıvrılarak akıyor. O zamanlar, yani bu medeniyet ayaktayken burası denizmiş. Ne manzara ama! Bir tepedesin, sırtını dağa yaslamışsın, ayaklarının altında deniz…
![](https://www.egeligazete.com/wp-content/uploads/2023/05/IMG_2587.jpg)
Menderes’i yani bir zamanların denizini sağımıza alarak şehir içindeki turumuzu tamamlayıp geldiğimiz yöne, çıkış kapısına yol alıyoruz şimdi de. Aşağıda köy içinde bir kahve molası bekliyor grubumuzu. Bizler bunu fırsat bilip dut avına çıkıyoruz. Enfes tat, epeyce götürüyoruz.
Şimdi aracımızdayız yeniden, yönümüz Milet Antik Kenti. Çok şey var anlatılacak burayla ilgili. Görkemli antik tiyatrosu bize el sallıyor uzaktan. Milet demek okul demek, biliyoruz ve rehberimiz başlıyor anlatmaya… Milet’in 3.5 tarafı denizle çevrilmiş deyiveriyor. (müzedeki haritadan teyit ediyoruz bunu sonradan zaten)
İyon uygarlığının en önemli liman kenti Milet… Filozoflar şehri de denilebilir. Tales, Anaksimenes, Anaksimandoros burada yaşamış, Fizikçiler Okulu’u kurmuş bu önemli filozoflar. Sokrates, Platon, Aristoteles buradan ilham almış. Daha sonra Roma döneminde de bağımsız bir kent olmuş, Hıristiyanlık döneminde de korumuş önemini, 13. yüzyılda Selçuklu egemenliğine, daha sonra da Osmanlı egemenliğine geçmiş, şimdi de biziz sahibi bu güzelliğin.
Antik tiyatro ile turumuza başlıyoruz. Çok görkemli… Her iki yanında da dev duvarlar, sütunlarla kollarını gururla göğsünde bağlamış, bir kaşı hafif havada, buralar benden sorulur edasında. Ee haklı da… Tiyatronun dev sahnesi de hemen dikkatimizi çekiyor. Seyirci sıralarının sağ ve sol alt kısımlarında büyük iki tünel, zamanında çarşı olarak da kullanılmış. Sırtımız sahnede, karşımızda seyirci basamakları, sağımızdaki tüneli kullanarak çıkıyoruz buradan.
Çıkışta ilerlediğimiz patika kenger istilası altında, fark ediyoruz. Rehberimiz bunu fırsat eğitimine dönüştürüyor: Korint sütun başlıklarındaki işlemelerin bu bitkiden esinlenerek yapıldığını açıklıyor. Çok şey öğreniyoruz, çok: İon, Dor, Korint sütun başlıkları, mimarileri…
+
İlerliyoruz, şimdi önümüzde Liman Caddesi… Tabii buraları Menderes’in alüvyonları doldurmuş, limanı hayal etmek zor ama adımlıyoruz caddeyi, batı yönünde. Faustina Hamamı önümüzde. Hamam önemli, deniz yoluyla şehre gelen yolcular temizlenmeli, zaten Roma dönemimde hamamın bir sosyalleşme ortamı olduğu da unutulmamalı. Üç katlı Nymphaion anıtsal çeşmesini de uzaktan selamlayıp fotoğraflıyoruz. Büyüklüğüyle dikkatimizi çeken agorayı da ekleyiverelim buraya.
Şimdi sırada antik kentin beş yüz metre kadar batısında Milet Müzesi… Müze ziyaretimizin ardından rotamız Didim’de konaklayacağımız otelimiz. Odalarımıza yerleşiyoruz, birazdan akşam yemeği. Yemeği başarılı bulmadığımı ifade etmek isterim. Salata, mezeler tamam da ana yemek zayıf, hatta yok gibi. Makarna ile doyuruyorum gün boyu aç kalan midemi.
![](https://www.egeligazete.com/wp-content/uploads/2023/05/IMG_2596.jpg)
Buraya gelmişken üniversiteden sınıf/sıra/ev arkadaşım Hürol’la hasret gideriyoruz bir saat kadar. . Tüm sınıf arkadaşlarının kulaklarını çınlatıyoruz, tabii ki Zaferi unutmuyoruz. Hey gidi gençlik! Arkadaşlar, gazetecilik, yazılar, köşe yazılarımız… “Ne olacak bu memleketin hali” ne evrilmeden sohbeti sonlandırıyoruz.
Çok yorgunuz. Erkenden küt, yatağa… Sabah yeni bir program bekliyor bizi.
Tıkır tıkır işleyen ilk gün planı… Teşekkürler uyumlu yol arkadaşları, Koza Kültür Sanat ve Doğa Derneği, teşekkürler Mahmut Varol, organizasyonun bel kemiği ve alkışlar size Tanem Travel, Erkan Tali, tanıdığım en kibar turist rehberi!
Ne zaman adam oluruz...
Seyahat için yaptığımız yatırımımızın aslında kendimiz için yaptığımız en iyi yatırım olduğunu öğrendiğimiz zaman.
YARIN: Didyma Apollon Tapınağı
Namık BUDAK
YORUMLAR
Yorum Yap