Bin yılın devrimi

İnsanoğlu elindekinin kıymetini onu yitirince anlarmış. Günden güne elimizden kayıyor Laik
Cumhuriyetimiz. İkinci cumhuriyet tartışmalarıyla başladı, tek adam rejimine geldiğimizde
can çekiştirdiğini görüyoruz. Laikliği mi ele alalım, üst mahkemenin kararını tanımayan alt
mahkemelerle ucubeleşen yargıyı mı, asrın liderimiz (!) ne derse onu uygulayan yasamayı mı?
Yürütmeden bahsetmeye bile gerek yok. Ne diyorlarsa, o. Bakınız eski/yeni içişleri bakanı ya
da bakanlığı.
Dünyayı etkileyen üç büyük devrimden biri bu topraklarda gerçekleşti: 1789 Fransız Devrimi,
1917 Rus Devrimi ve 1923 Türk Devrimi. Ne mutlu bizlere! Bin yıl önce bu kadim Anadolu
topraklarına yerleşen atalarımızın, büyük bir imparatorluk kurmaları bizleri gururlandırdı.
Sınırlarımızı genişletirken aklı ve bilimi önceleyen atalarımız ne zaman ki din tutuculuğuna
kaptırdılar kendilerini, (yani hurafelerle, savaş kazanmak için dış ülkelerden müneccim ithal
etmelerle toprak kayıpları yaşadık), küçüldük, şimdiki sınırlarımızdayız: Misak-ı Milli.
Bugünlere nasıl geldik?
Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde yaklaşık dört yıllık bir savaş sürecini zaferle
taçlandırıp genç Cumhuriyetimizle dünya sahnesine çıktık. Yüz yıl öncesini başlangıç noktası
kabul edersek, ezilen uluslara umut olduk, esin olduk. Gandi, “Atatürk’ün İngilizleri
Anadolu’dan kovduğunu gördükten sonra İngilizlerin de mağlup edilebileceğine inandım.”
der.
Devam edelim. Bin yılın devrimi Cumhuriyetimiz yetim, öksüz bırakılmadı elbet. İlk on yıla
Rönesans, Reform ve Sanayi Devrimi sığdırıldı. Yaşamın her alanı, ilerici hareketlerle
güçlendirildi. Aydınlanma Köy Enstitüleriyle başladı, peşi sıra halk evleri, halk odaları geldi.
Laikliği, anayasasında barındıran tek cumhuriyet olduk. 1925’te uçak imal ettik 1940’ta tank.
Karma ekonomiyle üretime yön verdik, yatırımlar yapıp fabrikalar kurduk.
Kurulan fabrikaları liste halinde burada paylaşabiliriz, ama konumuz bu değil. Bunlar ne
zamana kadar oldu? Çok partili hayata geçene kadar… İşte karşı devrim burada başladı.
“Din” siyasete girdi; politika, din oldu. Köy enstitülerinin kapatılması, köy okullarına da
bulaştı. Tek tek kapatıldılar her biri. Çocukların eğitimi cami hocalarına terk edildi.
Cahilleşme çağlayan gibiydi. Cahilleri dinle yönetmek de çocuk oyuncağıydı. Geldik bugüne.
Cahilliğimizle seçim/seçimler yaptık, dünyada literatüre girdik. Cumhurbaşkanı ve
başbakanın yetkilerinin tek elde toplandığı iki ülkeden biri olduk. Diğeri de yakınımız, uzak
değil: KKTC
Ne yapmalı?
Öncelikle “Atatürk gibi düşünmeli” (Norveç atasözü) Atatürk, zamanında “Başkanlık
Sistemi”ni reddetmişti, unutmamalı.
Hepimizin 2. Mustafa Kemaller olması gerekir, devrimci, cesur.
Son olarak da Bursa Nutkunu unutmayalım:

“Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine,
doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri
benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir
davranış duydu mu, “Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır,
adalet örgütü vardır” demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla
kendi yapıtını koruyacaktır.
Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, “Polis
henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir” diye düşünecek, ama hiç bir zaman
yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, “demek adalet
örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek” Mustafa Kemal
ATATÜRK
Ne zaman adam oluruz…
Cahil bir gurubun gücünün asla hafife alınmaması gerektiğini öğrendiğimiz zaman.

4.12.2023
Namık BUDAK
[email protected]